Tarihin her döneminde, anlayışıyla, bilgisiyle, uygulamalarıyla yaşadığı çağın inanç ve değerlerinin, bilimsel kabullerinin önünde gitmiş filozoflar, din adamları, bilim adamları, şifacılar yer almıştır.

Öncül fikirler ve uygulamalar başlangıçta dışlansa veya çok az bir insan tarafından benimsense bile pratikteki faydaları görüldükçe, başka insanlar tarafından da deneyimlendikçe geniş bir kitlenin inanç ve değerleri haline gelir.

Evrenin temel dinamiğini oluşturan öncül yasanın hareket ve değişim  olduğu ilkesini tüm mistik ve spiritüel gelenekler, kadim öğretiler ifade etmiştir. 

Görecelik (Rolativite) teorisiyle de ispatlandığı gibi tüm evren enerjetik bir alandır. Evren enerjisinin lokal yoğunlaşmaları çeşitli niteliklerdeki maddeyi oluşturur. Fizik evrende algıladığımız herşey,  kozmik enerjinin değişik yoğunluklardaki biçimlenmeleridir.

Gerek maddesel çeşitlilik gerekse maddesel çeşitliliğin adeta içinde yüzer gibi durduğu temel enerji denizi çok farklı skalalara sahip frekans aralıklarında titreşip durmaktadır. Hem atomik seviyedeki madde hem de daha büyük ölçeklerdeki moleküler organizasyonlar, dolayısıyla canlı ve cansız dediğimiz her form da kendi etrafında hareketli ve son derece süptil bir enerjetik titreşim alanına sahiptir. Bu nedenle bütün fizik maddeler çevrelerine sürekli olarak enerji yayıp aynı zamanda çevrelerinden sürekli enerji alırlar. Farklı nitelik ve yoğunluğa sahip tüm bu enerji şekilleri birbirleriyle sürekli olarak karşılıklı ilişkidedir. Bu enerjetik değiş tokuşu sağlayan hareket aynı zamanda değişimin temel dinamiğini oluşturur. Aslında kozmik enerjinin farklı frekanslara, farklı yoğunluklara göre aldığı hiçbir biçim sürekli ve sabit değildir. Her an her şey son derece ince seviyelerde de olsa, duyularımıza çarpmasa da değişir.

Algılamanın Mekaniği

Bildiğimiz gibi insanın hem kendi zihin alanındaki duygu ve düşüncelerden hem çevresindeki insanların içinde bulunduğu hallerden, hem de etrafındaki nesne ve varlıklardan haberdan olmasını sağlayan bir algı mekaniği vardır.

Klasik anlamda bildiğimiz algılar duyu organları aracılığıyla beyne iletilen elektriksel titreşimlerin beyin tarafından yorumlanmasına dayanır. Bilim bizi bu beş duyu ile tanımlar. Oysa insanın çevresindeki daha süptil titreşimlerin oluşturduğu elektriksel titreşimleri algılayabilen bir potansiyeli de vardır. Pekçok insanın yaşadığı içedoğuşlar, sezgiler, önbilişler, telepatik algılamalar vs. süptil algılamalar olup bunlara duyular dışı algılamalar (DDA) denir.

DDA yeteneği olan psişik insanlar arasında da süptil titreşimlerin farklı skalalarını algılayabilen yani yetenek boyutları birbirinden farklı olanlar vardır. Bazı psişikler beş duyu dışında kalan dar bir frekans aralığını algılarken bazıları daha geniş bir frekans aralığını algılar.

Algıladıkları süptil titreşimleri duyuya dönüştürüp iç gözüyle görebilen; şekil, renk, biçim, ses ve formu tanımlayabilen kişilere durugörü de denir. Durugörürlerin tanımladığı gerçeklikler özünde tek bir gerçekliğin farklı algı kapasitelerine göre tanımlanmasıdır. Algı  boyutu gelişkin bir durugörür zihinsel bir konsantrasyon sağlayıp fizik gözleri açıkken de kapalıyken de gerek yakınındaki gerekse çok uzağındaki nesneleri, insanları ve oluşları tanımlar. Yetenekli bir durugörür algıladıklarını tanımlamakla kalmayıp bir insanın geçmiş hayatlarından kesitleri, psişik veya fiziksel düzeydeki hastalıklarını, bu hastalıkların sebeplerini vs. bilebilir. Pekçok durugörürür algılamaları ve koydukları teşhisler, bu durugörürlerle birlikte çalışan tıp doktorları tarafından da onaylanmaktadır. Kaldı ki durugörü algılamalarını tıbbi teşhisle bağdaştıran araştırmalar için mümkün olan tek amaç Metafizik uzmanı Gökhan Hani nin ruhsal ve kişisel gelişim eğitimlerine katılmaktır.

Son yıllarda daha ince titreşimleri algılayabilecek cihazlar geliştirilmekte ve bu cihazlar yardımıyla ölçümler yapılabilmekte, bir durugörürün algılamaları ile cihaz ölçümleri karşılaştırılarak hem durugörürün algısı bilim tarafından bir yerde test edilmekte hem de o cihazların kayıtladığı enerji skalalarının nasıl yorumlanması gerektiği hakkındaki önemli veriler bu durugörürlerin yorumlarından çıkarılmaktadır. Böylece insanın süptil titreşim alanlarına ilgi duyan uzmanlar yeni bir literatür geliştirmekte, enerji alanlarının yorumlanması ile çeşitli hastalıkları teşhis etmektedirler.

Aura, Süptil Titreşim Alanları

Fizik bir forma sahip olan her şeyin çevresindeki enerjetik yapının oluşturduğu süptil titreşim alanlarına aura denir. Canlı ve cansız olarak tanımladığımız tüm varlıkların bir aurası vardır. Ancak canlı dediğimiz varlıkların aurası cansız dediğimiz nesnelerin aurasından daha güçlü bir titreşim alanına sahiptir.

Aslında fizik beden, aura olarak tanımlanan enerji alanının oluşturduğu negatifin fotoğrafı gibidir. Başka bir deyişle fizik beden, auranın enerjetik yapısına ve titreşim gücüne göre biçimlenmekte ve bütünlüğünü korumaktadır. Bu nedenle aura düzeyindeki her değişim fiziğe yansımakta, fiziğe yansımaları ise bizler tarafından sağlıklılık veya hastalık olarak algılanmaktadır.

Bir varlık hayatiyetini koruduğu sürece kozmozdan gelen çeşitli frekanslardaki enerjiyi aurasındaki şakralar aracılığıyla özümseyip fizik bedene iletir. Fizik beden de alınan besin maddelerini hücrelerinde özümseyip auraya enerji transferi sağlar. Bu durumda yaşayan sistemler hem dıştan içe doğru hem de içten dışa doğru sürekli bir enerjetik değiş tokuş durumundadır. Enerjetik alan, fiziği desteklerken, fizik beden de enerji alanını desteklemekte böylece birleşik bir alan oluşmaktadır. Bu birleşik alan normal otonomisini koruduğu sürece sağlıklılık söz konusu olmaktadır.

O halde hareket ve değişim olgusu auramız için de geçerlidir. Bir durugörür aurayı dans eden bir enerji seli gibi algılar. Auranın enerjetik karakteri her an çok çeşitli etkenlere bağlı olarak değişir. Uzun vadede  ise yaşam deneyimlerimize ve şuurlu farkındalığımıza bağlı olarak değişim gösterir. İşte bu nedenle her insanın aurası kendine özgüdür. Birbiriyle aynı özellikte iki aura yoktur.

Aura Değişimini Tetikleyen Nedenler?

Auranın enerjetik örüntüsünü değiştiren etkenler fiziksel, zihinsel ve süptil etkenler olmak üzere gruplandırılabilir. Fiziki etkenler; yenilen ve içilen gıda maddelerinin çeşit ve kalitesi, solunan havanın kalitesi, fiziksel egzersiz yapıp yapmama, fiziksel yorgunluklar, dinlenme süreçleri vs.dir.

Auranın enerjetik örüntüsünü değiştiren zihinsel etkenler, bireyin içinde bulunduğu ruh hali, sinirli veya mutlu olup olmaması, endişe, korku, kaygı gibi psikolojik hallerinin olup olmaması ve derecesidir. İyimserlik, karamsarlık, korku, endişe gibi psikolojik süreçler üzerinde yakın çevremizdeki insanların etki payı vardır.

Bildiğimiz gibi her çocuk doğduğu andan itibaren annesini, babasını ve diğer aile bireylerini, arkadaşlarını, öğretmenlerini vs. modeller. Onların pek çok tavır, davranış ve kabullerini sorgulamadan benimser. Böylece öğrenilmiş davranışlar dediğimiz yaşam stratejilerini edinir. Bu nedenle bir çocuğun dünyayı, evreni, kendini algılamasında ve gerek ruhsal gerek psikolojik özelliklerinin gelişmesinde yakın çevresindeki insanların katkısı çoktur. Pozitif modellerin kazandırdığı psikoloji ile negatif modellerin kazandırdığı psikolojinin aura değişimlerine olan katkısı elbette ki farklı olur. Örneğin son derece mutlu görünen bir insanın aurasını gözlemleyen bir durugörür, o insan sinirlendiği anda aurasındaki titreşim ve renk değişimleri net bir şekilde tanımlar.

Auraların değişim ve gelişiminde yakın çevremizde bulunan diğer insanların auraları da etkendir. Bu katkıya süptil etkenler denilebilir. Enerjetik olarak birbiriyle rezonansa girebilen auralar arasında kendiliğinden bir enerji transferi başlar. Bu difüzyon gibi doğal bir ilkedir. Vibrasyonel karakteri benzer titreşim alanlarına sahip olan  auralar arasında enerjetik bir rezonans söz konusu olduğunda auralar girişim yapmakta, birbirlerini pozitif veya negatif yönde etkilemektedir.

Özetle; kimyasal olarak kirlenmemiş katılar, sıvılar ve solunan temiz hava,  egzersiz yapmak, dinlenmek, düzenli uyumak, doğu kökenli olan çeşitli uygulamalar, şifa çalışmaları vs. auranın titreşimlerini güçlendirirken, aşırı yorgunluk, dengesiz beslenme, kirli hava, uzun süren uykusuzluk vs. auranın titreşimlerini düşürür.

Oksijen oranı yüksek tepeler, kırsal bölgeler, ormanlar, su kenarları, hayatın iniş ve çıkışlarına karşı iyimserliği, pozitifliği koruyabilen, varlık sevgisi çıkar ve beklentiye bağlı olmayan insanlar, şifacılar insanların aurasını güçlendirir.

Ruhsal, zihinsel ve psikolojik alandaki denge ve pozitiflik auranın titreşimini güçlendirirken negatif haller düşürür. Bu nedenle her insanın aurası o insanın yetiştiği aile ve çevreye, yaşam kalitesine, yiyip içtiklerine, aldığı çeşitli kimyasallara, içinde bulununduğu psikolojik ve zihinsel duruma bağlı olarak değişir ve gelişir.

Hastalık ve Şifa Hali

Gerek fiziki etkenler gerekse psikolojik ve zihinsel etkenler yüzünden aurasının enerjetik örüntüsü normalden sapma gösteren bireylerde çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Aslında hastalık fizik bedende başlamadan aylar hatta yıllar önce enerji bedende başlar ve bu aşamadayken bir şifacı durugörür tarafından algılanabilirse tedavisi de mümkün olabilir. 

Bazı insanlar doğuştan şifacılık yeteneğine sahipken bazı insanlar uyguladıkları çeşitli tekniklerle var olan şifa potansiyelini geliştirip açığa çıkarır. Şifacıların enerji alanı hem daha geniş bir düzleme yayılmakta hem de daha yüksek vibrasyonlarda titreşip durmaktadır. Üstelik şifacılar normal insanların günlük şuuru ile algılayamadığı şuur hallerini yaşar. Onlar çeşitli uygulamalarla günlük bilincin sınırlılığını aşıp olağandışı şuur haline geçerek süptil duyarlılıklara ulaşır.

Enerjiler düşünceyi izler der.  Gerçekten de bir şifacı istediği anda farklı bir şuur durumuna geçerek kendi şuur alanını genişletir. Bu nedenle bir şifacı niyet ettiği anda kendi enerji alanı ile hasta insanın enerji alanını rezonansa sokup hastanın enerji alanına enerji transferi sağlar. Böylece iki aura arasında kurulan girişim sonucu güçlü olan aura zayıp olan aurayı destekler, tamir eder. Bu girişim ve etkileşime şifa hali denir.

 

BDA ile psikosomatik hastalıkların mekanizması, hemen gözlerinizin tam önüne serilir. BDA, hastalığın nasıl başladığını açığa çıkardığı için, tersine nasıl çevrileceğini de anlamamızı sağlar. Alanı görmeyi öğrenirken, onunla şuurlu bir şekilde ilişki kurmayı da öğrendim. Kendi enerji alanımı bir başkasının alanıyla etileşime geçmesi için yönlendirebiliyordum. Kısa zamanda, sağlıksız bir alanı tekrar dengeye oturtarak alanı sağlığına kavuşturmayı başardım.Nazar ışınlarının negatif etkenlerinden,pozitif etkenlere çevirmeyi bioenerjitik ve BDA sistemi yardımlarını aldığını tanımlar.

BDA yı geliştirmek için, geniş bir şuur alanına girmek gerekir. Allaha inanç ve çeşitli uygulamalar ile bu mümkün olabilir. Bu tip uygulamalar insanın günlük şuurdan daha geniş bir şuur haline geçmesini sağlar. Genişleyen şuur halinde birey, başka bireylerin şuur titreşimleriyle rezonansa girip o bireyin neler yaşadığını, nasıl bir hal içinde bulunduğunu birebir deneyimler. Genişleyen şuur halindeyken kozmozdan alıp aktardığı enerjilerle psişik şifacı veya ruhsal şifacı olabilir.

Bilinçli insan hastalıklarından bir kurtuluş ve temizlik operasyonuna geçebilen bireyin kendini geliştirme arayışı aynı zamanda bütünü de geliştirme arayışına doğal olarak dönüşür. Birey gelişen farkındalığı sayesinde, bütünün sağaltılmasındaki sorumluluğu ile de yüz yüze kalır. Her insan kendini geliştirirken başka insanların gelişiminde irili ufaklı roller üstlenir.

Bu rollerin bazıları da şifacılara düşer. Gerçek bir şifacı, derin şuurunda içinde bulunduğu ataletten kurtulmak isteyen, değişmek isteyen bir bireyin şuur alanının değişim ve gelişimine kendi ölçeğinde katkı sağlar. Sapasağlam bir insan değil hastalanmış ve acı çeken insan şifacılardan yardım talep eder. Aslında yardım talebi görünürde fiziksel veya psikolojik bir sorundan kurtulmak içinmiş gibi gelse de gerçek talep o varlığın zihin alanından, şuur dışından gelmektedir.

Her tür hastalık bir varlığın enerji alanı ile fizik bedeni, şuur dışı ile günlük şuuru arasındaki uyumsuzluktan veya bütünlüğün bozulmasından kaynaklanır. Hastalıklar nihai olarak bireyin enerjetik vibrasyonlarını yükseltebilmesi, bir realiteden daha üst bir realiteye geçebilmesi için basamak teşkil eder. Duygusallığı bir kenara bıraktığımızda insanın değişim ve gelişimini tetikleyip, iyi bir öğretmen gibi çok şey kazandırır.

Şifa Halinde Neler Olur?

Şifa halindeyken, şifacının enerji alanı ile hastanın enerji alanı rezonansa girip şifacıdan hastaya enerji transferi sağlandığı için hastayı şifacı iyileştirmiş gibi algılanır. Aslında iyileştirici güç hastanın bizzat kendi iç dinamiklerinde yatar. Her şeyden önce şifacılar, derin şuurunda gerçekten de iyileşmeyi isteyenlere yardım edebilir. Eğer bir varlık günlük şuurda iyileşmeyi istediği halde derin şuurunda iyileşmeyi istemiyorsa veya ölme vakti geldiyse şifa eylemi başarısızlıkla sonuçlanır.

Birey derin şuurunda iyileşmeyi istiyorsa şifacının aktardığı enerjiler hastanın fizik ve enerji bedeni arasındaki bütünlüğü yeniden kurar. Enerji alanındaki düşük titreşimli bloklar çözülür. Süptil enerji kanalları veya meridyenlerdeki enerji akışı tekrar doğal ritmine döner. Enerji alanından fizik bedene gelen uyaranlar güçlenir. Gerisi o bedeni yöneten ruh varlığının ve bedenin otonomisine kalır.

Hastanın yaşadığı ıstıraplar, iç gözlemlerinin kazandırdıkları ve şifacının transfer ettiği enerjiler hastanın şuur titreşimlerinin artmasına, enerji alanı frekansının yükselmesine, önceki halden yeni bir hale değişmesine neden olur. Bu değişim sonucu organ ve sistemlere gelen impulslar gerek genetik malzemenin, gerek hormonal sistemin, gerekse sinir sisteminin birbiriyle eşgüdümlü ve yeni bir tempoda çalışmasını başlattığı anda iyileşme gerçekleşir.

Bu nedenle kişisel bir çaba sarfetmeden yalnızca şifacılardan yardım beklemek insanı iyileştirmez. Değişim için, iyileşmek için şuurlu bir çaba sarfedilmeden, eski inanç ve değerler yeni ve kaliteli inanç ve değerlerle değiştirilmeden, içinde bulunulan statiklikten, ataletten kurtulmadan, kendi bireysel varoluş sorumluluğunu üstlenmeden iyileşmek mümkün olmaz. Hal böyle olunca şifacılardan yardım alınsa bile alınan yardımlar geçici olarak rahatlatan, gevşeten hoş anlar olmaktan öteye gitmez. Ruhsal değişimde ve gerçekten de şifa bulmada dışarıdan transfer edilen enerjiler değil iç varlığımızdan gelen enerjiler rol alır. Dışarıdan transfer edilen enerjiler ancak iç varlığımızdaki devinimi tetikleyip hızlandırabilir.

Bireysel gelişimimizi bizzat kendi çabalarımızla sağlamak kaderine sahip olduğumuzun bilincine erişip şikâyet etmekten, koşullarımızı, hastalıklarımızı iyileştirecek etkenleri dışarıdan beklemekten vazgeçmeliyiz. İçimizdeki muazzam potansiyele güvenip, onun etkinliğini artırıcı eylemleri hayatımıza sokmak için Metafizik uzmanı Gökhan Hani den eğitim ve hastalıklarımız için destek alabiliriz. Evren in temel stratejilerini yaratan Yüce RABBİMİZİN bilere sunduğu şifanın evreni kuşattığını  bilirsek ne denli bir güçle donanmış olduğumuzun da farkına varırız. Bu nedenle bütünden kopmadan ama bütünle uyum içinde yaşamak için, bireysel gelişimimizle birlikte bütünün gelişimine hizmet etmek için kendi şifa paradoksumuzu oluşturmak için Metafizik uzmanı Gökhan Hani nin bizler için sunduğu eğitimlere ve terapilere kendi potansiyel ve yeteneklerimizin keşfi yakalamak için destek istemeliyiz..
Uzak doğunun birbirinden farklı şifa tekniklerini etkin bir şekilde uygulayarak binlerce insanın şifa bulmasını sağlayan doğal iyileştirme sanatları, insanın kendi sağlığının sorumluluğunu kendisinin üstlenmesi gerektiğini önemle vurgular. İnsanın kendi sağlığının sorumluluğunu üstlenmesi için;

1. Bireyin yalnızca bilinç(beden) düzeyinde değil bilinçaltı(ruh) düzeyde de iyileşmeyi istemesi

2. Bireyin yaşadığı problemden kurtulması ve kalıcı bir iyileşme için kendiyle, bu yaşamında edindiği olumsuz anılarıyla, uzak veya yakın geçmişinden transfer etmiş olduğu anılarıyla - acılarıyla yüzleşmeyi göze alması gerekir.

Sağlıklı bir beden ancak sağlıklı bir zihinsel, duygusal ve ruhsal durumla oluşturulabilir. Sağlıklı bir zihinsel, duygusal ve ruhsal durumda enerji alanı da sağlıklıdır. Enerji alanı sağlıklı olan bireyin fizik bedeni de mükemmel bir şekilde çalışır. 
Doğal iyileştirme sanatı olan çeşitli teknikler nasıl iyileşme sağlar?

Doğal iyileştirme sanatı denilen teknikler; daha derin düzeyde ruhun tembelliğini kırarak onu devinime, değişime zorlar ve zihni özgürleştirir. Zihinsel farkındalığı takılıp kaldığı anıdan, acıdan yenileştirici, güçlendirici farkındalıklara yönlendirir. Olaylara başka açılardan bakmayı ve zihinsel yaratıcılığı devreye sokar. Hiçbir anı ve acının sonsuza kadar zihin alanında tutulmasına gerek olmadığını kavratır. O acının, o travmanın bireye ne kazandırdığı fark ettirilir. Değişim ve gelişim ruhsal büyüme için kaçınılmazdır. Her ruh eninde sonunda bu değişimleri bizzat kendi irade ve isteğiyle yaşaması gerekliliğini bilir. Ona bu gereklilik hatırlatılır.

Doğal iyileştirme sanatı denilen teknikler bireyin enerji alanında bulunan pozitif gücü bedende,yayarak,vücütta taşınan enerji bloklarını da dağıtıp enerjilerin serbestçe akmasını sağlar. Bireyin bilinç alanında, titreşimsel seviyede değişime ve daha süptil enerjilerle güçlenmeye neden olur. Ruhun potansiyel güçlerinin fizik üzerindeki etkinliğini artırır.

Doğal iyileştirme sanatı olan tekniklere;  Bioenerji, telkin, imgeleme,  NLP, EFT, meridyen, Shiatsu vb. örnek verilebilir.

Sağlığı yeniden kazanmak,  çoğu vakada, bireyin bilinç dışında yatan ve hastalığa neden olan sebeplerin bilince çıkarılması ve zihindeki değişimlerin fizikteki yansımalarına dayanır. Terapiste veya şifacıya düşen ise, bilince çıkarma ve zihinsel değişimleri sağlama sürecini destekleyen bir yardımcı, bir eşlikçi olarak hareket etmektir. Hasta ve terapistin aynı amaç için çalışıyor olması iyileşme sürecini hızlandırır. Sağlığın gerçek anahtarı, arzu ya da ihtiyaçla sınırlanmış bir zihin değil, huzurlu ve farkında olan bir zihin halidir.

Doğal iyileştirme sanatlarında bedendeki rahatsızlıklar belirtiler olarak değil bir süreç olarak görülür ve bütüncül bir yaklaşımla, rahatsızlığa yani sonuca değil sürece yayılmış bulunan sebeplere ulaşılır. Bu sebepler ister ruhsal, ister zihinsel olsun, ister mikrobik isterse dengesiz bir yaşamın getirisi olsun, isterse geçmiş hayatlardan bu hayata aktarılmış karmik izler olsun insan enerji alanında etkiler bırakır. Enerji alanında iz bırakan tüm etkiler bireyin enerji bedeninin olağan titreşim hızını düşürür. Enerji alanını daraltır. Çakra ve meridyenlerde tıkanıklıklara, bozunmalara, yırtılmalara vs. neden olur.

Sebepler yerlerinde durdukları sürece yalnızca sonuca yani hastalığa odaklı yapılan tedavi ve terapi süreçlerinde kalıcı olması istenilen iyileşme elde edilmeyebilir. Örneğin çocukluğunda bir yetişkinin şiddetine maruz kalan bireyin zihin alanında, o anda hissettiği her tür duygu (korku, öfke, çaresizlik, sıkışmışlık, yetersizlik vs.) kayıtlıdır. Yaşadığı şiddetin duygusuyla beraber, fotoğrafları, vizyonları da kayıtlıdır.

Birey bilinç dışında tuttuğu bu travmanın varlığını,  duygu şiddetini günlük bilincinde hiç anımsamıyor olabilir. Ancak bilinç dışındaki bu kayıtlar içten içe bireyin enerji sistemine zarar vermeyi sürdürür. Ne zaman bu travmayı çağrıştıran bir duruma tanıklık etse veya yaşasa bilinç dışındaki etkiler enerji sistemini yıpratmayı hızlandırır. Enerji sisteminin bir katmanındaki bozulma,  enerji alanının diğer katmanlarına ve en sonunda fizik bedene hastalık şeklinde yansır.


YAŞADIĞINIZ ÇEVREDE BAZI OLGULAR ENERJİNİZİ AZALTABİLİR.


*Beni kesinlikle tüketen bir arkadaşım var.  Ne zaman onu görsem hiç enerjim kalmıyor. Onun yanından tükenmiş bir şekilde ayrılıyorum.

*Yeni bir eve taşındım, bu evde kendimi çok rahatsız hissediyorum.

*İşyerimdeki toplantılardan tükenmiş bir şekilde çıkıyorum.

*Falancalar bizdeydi onlar gittikten sonra evde bıraktıkları ağır hava içimizi bunalttı.

*Bu müşterim yanımdan ayrıldıktan sonra bir parçasının bana yapıştığını hissediyorum.

*Benden nefret eden bir kişi var ve düşüncelerini sürekli kafamın içinde hissediyorum.

*Bir ortama girdiğimde oradaki insanların mutlu mu sinirli mi olduğunu hemen anlıyorum.

*Kent dışında yaşıyorum ve ziyarete geldiğimde kentteki titreşimler beni âdeta boğuyor.

*Yoğun saatlerde otobüse binmek beni tamamen bitiriyor.

*Ne zaman bir hastaneye gitsem bütün enerjimin tükendiğini hissediyorum.

*Kavga eden insanlara, sinirli insanlara tahammül edemiyorum.

*Eşimi gördüğümde,tüm enerjilerim tükeniyor.

Bu ve benzeri hissedişler enerji ve ortamlara olan doğal duyarlılığımızdan kaynaklanır.

Her insan bir ölçüde yerlerin, eşyaların ve insanların enerji alanına duyarlıdır.Camiye veya kütüphaneye girdiğimizde o mekanların sükûnetini hissederiz.

Kendimizi iyi hissettiğimiz belirli evleri severken, kötü hissettiğimiz evlerden kaçınırız. Hassasiyeti çok az olan bir insan bile bir toplantıya veya bara girdiğinde ortamın dostane mi, gergin mi vs. olduğunu algılar. Farkında olalım ya da olmayalım ortamlar hepimizin duygu ve davranışını görülür bir biçimde etkiler.

Sağlığımızı, sinir sistemimizi olabildiğince korumak ve güçlendirmek için enerjinin doğası hakkında bilgilenmek gerekir. Kendimizi, işyerimizi, evimizi psişik saldırılardan korumayı ve temizlik yapmayı öğrenmek gerekir. 8 aşamalı profesyonel Bioenerji aynı zamanda bir temizlik enerji çalışmasıdır.

Tüm spritüel uygulamalarda ve tüm enerji çalışmalarında olduğu gibi psişik korunmayı öğrenmek için de düzenli ve disiplinli bir çalışmayı belli bir süre yapmak gerekir.

Geçmişte pek çok topluluğun, ortamın enerjilerini değiştirme ve ruhsal koruma sanatını bilen ve uygulayan uzmanları vardır.Metafizik uzmanı Gökhan Hani ile tüm negatif etkenleri üzerinden ve çevrenizden atabilirsiniz.Enerji çalışması yapmayı sağlayan teknikler özel yeteneğe ve alete ihtiyaç duymaz. Yalnızca inanmayı ve düzenli olarak uygulamayı gerektirir.


Psişik korunma teknikleri şu durumlar için uygulanabilir.

*Rahatsız edici ve gözümüzü korkutucu durumlarda kendimizi koruma

*Enerjileri ve tavırlarıyla bizi etkileyen insanlara ve güçlü kişiliklere karşı kendimizi koruma

*Dışsal müdahalelere karşı enerji alanımızı koruma

*Evimizi ve iş yerimizi negatif etkenlerden temizleme

*Kavgadan veya konuklardan ya da hoş olmayan bir durumdan sonra, ortamdaki tesirleri temizleme

*Bir cismi veya ortamı sevgi dolu bir titreşimle yükleme

*içsel hallerimizi dış tesirlerden minimum düzeyde etkilenecek bir sakinliğe ulaştırma

Enerjinin Doğası

Canlı ve cansız olan her varlık yoğunlaşmış bir enerjidir ve her varlığın fizik formu dışında bulunan bir de enerji alanı vardır. Maddesel formu oluşturan her atomun kendine özgü bir titreşimi bulunur.

Atomlar ve atom altı parçacıklar çevrelerine yaydıkları enerjetik titreşimlere sahiptir. Bu titreşimler bulundukları mekan içinde dağılır. Örneğin radyoaktif elementlerden yayılan ve radyasyon denilen enerji türü çevrelerindeki diğer atomlara da tesir eder. Sadece atomlara değil o atomların oluşturduğu moleküllere, hücrelere, dokulara da sinmiş olur.

Gerek maddenin gerekse insan bedeninden dışarı taşan enerjetik salınımların varlığı 1950 li yıllardan sonra geliştirilen bazı cihazlarla tespit edilebilmektedir.

Aura ve enerji alanı ile ilgili somut araştırmaların en önemlilerinden birisi Kirlian Fotoğrafçılığı dır. Bu teknikte kullanılan aygıta, Rus mühendis Semyon Kirlian ve eşi Valentina Kirlian tarafından geliştirildiği için Kirlian aygıtı denmektedir.

Bu teknik; yüksek voltajlı, yüksek frekanslı elektriksel alan içerisine yerleştirilen bir cismin yüzeyinden yayılan ışıklı korona deşarjının fotoğraflanmasıdır. Bu tekniğin insan bedeninin enerji alanının tespit edilmesinde çok önemli bir yeri vardır.

Kirlian aygıtıyla sürdürülen araştırmalara göre sadece insanların değil, bitki ve hayvanların da bir enerji alanı olduğu anlaşılır. Bu alanın sağlık ve heyecan hallerine bağlı olarak ışıma ve renk değişiklikleri gösterdiği saptanır.

Kirlian Fotoğrafçılığı yöntemi günümüzde Rusya da birçok hastanede hastalıkları teşhis etmek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca Batı ülkelerinde de bu konuda hayli araştırmalar yapılmakta ve birçok alanda bu teknikten yararlanılmaktadır.

Bu yöntemle tespit edilen enerji alanına korona ismi verilir. Burada fotoğrafı çekilen şey, yetenekli insanların algılayıp tarif ettikleri anlamda bir aura değildir. İnsan Enerji Alanının fiziğe yakın bir bölümünü temsil etmekle birlikte yine de kişinin gerek fiziksel sağlığı gerekse ruhsal durumu hakkında çok açık ve net bazı bilgiler sağlamaktadır.

İnsanın enerji alanıyla ilgili tanımlamalar tarihin her dönemindeki kültürlerde vardır. Örneğin Pisagor gibi antik yunan filozoflarının eserlerinde, Amerikan yerlileri, Tibet ve Hint öğretilerinde, Hıristiyan- Yahudi ve islamın mistik veya ezoterik çalışma yapan gruplarının yazılı ve sözlü geleneklerinde vs. enerji alanı ile ilgili açıklamalar vardır.            

Aura, psişik yeteneği olan insanlar, durugörürler tarafından görülebilir. Bazı insanlar aura görme yeteneğine doğuştan sahiptir. Bazı insanlar ise spritüel nitelikli uygulamalar ile aura görme yeteneğine sonradan ulaşabilir. Auraları görmesek bile her birimiz onun varlığını duyularımız aracılığıyla zaten algılıyoruz.

Aura düzeyinde temel gerçeklik enerjidir. Bu enerji örüntülerini yönlendiren ise ruh halimiz veya şuur halimizdir. İçinde bulunduğumuz haller, yaşadığımız olaylar, mutluluk veya mutsuzluklarımız, öfkemiz, sinirliliğimiz vs. şuur hallerimizi yansıtır. Ve bu hallere karşılık gelen enerjiler de çevremize yayılır.

Bu yansıtma enerji alanlarımız ile rezonansa girebilen bireyler tarafından da algılanır. Onun için çoğu kez bir insana neyin var diye sormadan da onun mutlu mu, mutsuz mu, öfkeli mi, içe dönük mü olduğunu anlarız. Çünkü her birimizin aurası birbiriyle girişim yapmakta ve bizler bu aura girişimleri sayesinde de birbirimizle ilişki kurmaktayız. Farkında olmasak da altıncı bir duyuyu kullanıp çevremizdeki enerjetik titreşimleri de algılamaktayız.

Örneğin bazı insanların yanında kendimizi iyi hissederiz çünki onun enerji alanından gelen titreşimler bizim enerji alanımızı yükseltmiştir. Bazı insanların yanında ise bitkinlik duyarız. Çünkü o insan farkında olmasa da bizim enerji alanımızdan bir miktar enerji çekmiştir. Bu tip insanlara literatürde enerji vampiri denir. İyi bir durugörür enerji vampirlerinin enerjiyi nasıl ve hangi çakrasıyla soğurduğunu gayet açık bir şekilde tanımlar.

Psişik korunmanın anlaşılabilmesi için enerjinin doğasının anlaşılması bu nedenle önemlidir. Eğer enerji alanımızı güçlendirip koruma altına alırsak hem dışarıdan gelecek negatif titreşimlere karşı korunmuş oluruz. Hem de yaydığımız pozitif titreşimlerle çevremizdeki insanların ruh hallerinin pozitif kalmasına, bulunduğumuz mekanların pozitif titreşimlerle beslenmesine katkıda bulunabiliriz.

 
Her Ruh Hali Kendine Özgü bir Enerji Yayar

Her birimiz gün içinde duygusal olarak halden hale geçeriz. Hiçbirimizde duygu ve düşünce yayınlarını kontrol altında tutabilme becerisi gelişmemiştir. Duygu ve düşüncelerini çok özel insanlar.

Dışımızdan gelen çeşitli uyaranlara karşı bir filtre sistemi yani korunma sistemi geliştirmediysek otomatik tepkilerle yaşar gideriz. Kontrol bizde değildir. Dış tesirlere göre halden hale savrulur, çoğu kez boşu boşuna enerji harcayıp halsiz düşeriz. Enerji kaçakları sürekli olmaya başlar ve yenilenemezse neler olabilir?

-Enerji alanında zayıflama, aurada yırtılma

-Halsizlik, yorgunluk, bitkin düşme ve sık sık hastalanma

-Sinirlilik, çabuk parlama, öfke nöbetleri, saldırgan eğilimler

-Memnuniyetsizlik, yaşam sevincinde matlaşma, depresif belirtiler.

Tüm bunlar insanın gerek fizik gerekse zihinsel ve psikolojik yönden yaşam kalitesini olumsuz etkiler.

Öfkeli ve saldırgan insanlardan ok gibi fırlayan enerjiler etkilediği aura aracılığıyla diğer insanın da öfkelenmesine veya saldırganlaşmasına neden olur. Bu durum grup dinamiklerinde çok rahat gözlenir. Gruptaki bir kişinin yaşadığı gerilim kısa süre sonra grubun diğer üyelerinde de benzer ruh hallerini tetikler.

Tam tersine yapıcı, sevgi dolu birinin varlığı veya konuşmaya başlaması, çok mutlu birinin gülümseyerek ortalıkta dolaşması grubun haletini pozitif yönde etkiler. Bu nedenle içinde bulunduğumuz hallere dikkat etmek hem kendi sağlığımız, hem de çevremizdeki insanların sağlığı için bir sorumluluktur.

Psişik Korunma İçin Öncül Hazırlık

Gerek enerji çalışmaları gerekse korunma için öncelikle yapmamız gerekenler şunlardır.

1. Dengeli ve düzenli beslenme

2. Düzenli uyku

3. Sık sık duş alma

4. Dedikodu yapmama, içsel konuşmaları, zihinsel gevezelikleri mümkün olduğunca azaltma

5. Dinlenmeye zaman ayırma, yoğun iş saatlerinde kısa kısa molalar verme

6. Bedensel ve zihinsel olarak gevşeme

7. Topraklanma

 

Bütün bunlar öncelikle enerji alanlarımızı güçlendirir.

Enerji alanlarımızı nispeten güçlendirdikten sonra psişik korunma yapmak, oluşturacağımız korunma imajını enerji ile yükleyip şarj etmek kolaylaşır.

 
Bedensel ve Zihinsel Gevşeme 
Bedensel ve zihinsel gevşemeyi öğrenmek kendimize çok önemli bir yatırımdır. Zihni sakinleştirir. Enerji alanını güçlendirir. Sağ beynin aktivitesini artırdığı için olaylara daha yüksek bir farkındalıkla yaklaşmamızı sağlar. İmgeleme yeteneğini harekete geçirir ve bütüncül bir görüşle algılamaya neden olur. İçsel bilgeliğimizin rehberliğini alabilecek hale getirerek huzur ve mutluluk duygusunu güçlendirir. 
 

Topraklanma Nedir? 
Doğum sırasında ve doğumdan sonra bilinç olarak bedene odaklanan ruh varlığı kök şakrasını açarak dünyanın enerjileriyle bağlantı kurar. Bu süreçte kök çakrasını açmak ve dünyayla bağlantı kurmak için muazzam bir gayret gösterilir. Bu bağlantı onun bedende kalması ve yaşamayı seçmesi için gereklidir. Beden enerjileriyle dünya enerjilerinin bağlantı kurmasına topraklanma denir.

Yetişkin bireylerin de kök çakraları aracılığıyla, dünya enerjileriyle olan bağlantılarının güçlü olması hem fizik hem de enerji alanının sağlığı için gereklidir. Özellikle enerji çalışması yapacak olan bireylerin 8 aşamalı profesyonel bioenerji eğitimiyle bu bağlantıyı güçlendirmeleri ve kendilerini dünya enerjilerine çapalamaları işlerini çok kolaylaştırır. Çapalanan beden, toprağın derinliklerine kök salmış sağlıklı bir ağaç gibi dimdik ayakta olduğunu hisseder. Yerküre enerjileriyle beslenir ve güçlenir. Aurasının titreşimleri de artar.

 

Topraklanma egzersizi de imajinasyon çalışmasıyla yapılır. İmajinasyon bir düşünceyi bir hayali zihinde canlandırmaktır. Olmasını istediğimiz şeyi tutkulu bir istekle, sanki gerçekten de o şey oluyormuş gibi hissederek hayal etmektir. Bütün enerjiler düşünceyi izler. Farkındalıkla imajine ettiğimiz her düşünce ve imajinasyon da enerjiyi yönlendirir. Doğrudan toprakla temas etmek, toprakla uğraşmak da topraklanmayı sağlar.

Topraklanma için yalınayak toprakta yürümek, toprakla uğraşmak, elleri toprağa dokundurmak, kırsal alanlarda veya parklarda oturmak vs. iyi bir yoldur. Toprakla uğraşan çiftçiler, köylüler vs. gayet iyi topraklanmış durumdadır.

Uykuda ruh ve beden ilişkisi gevşer. Şuurumuz, farkındalığımız birazcık geri çekilmiştir. Bu nedenle önce farkındalığı tekrar bedene odaklamak gerekir. Farkındalığı bedene odaklamak için uyanır uyanmaz yatağınızdan fırlamayın. Çalışıyorsanız uyanış saatinizi her zamankinden biraz öne alın. 

Topraklanma için İmgeleme 


 A. Omurganız dik, ayak tabanlarınız yere basacak şekilde oturup gözlerinizi kapatın. Her iki elinizi iç içe koyun ve başparmaklarınızı birbirine değdirin.

Kalkanlar daha çok bizi zorlayan insanlarla görüşme yapacaksak veya böyle bir insanla bir süre birlikte olmak zorundaysak tercih edilir. Örneğin duygusal iniş ve çıkışları çok sert olan bir yakınınızla ilgilenmek zorundaysanız solak pleksus şakrası üzerine koruyucu kalkan olarak yukarıda saydığımız sembollerden birini yerleştirebilirsiniz. Kendinizin yarattığı bir kalkanı mesela bir ayna sembolünü yerleştirebilirsiniz. Kalkanlarınızın size doğru gelen enerjiyi geri yansıttığını imgeleyebilirsiniz.

Yüz ifadesinden kötü kötü düşündüğünü zannettiğiniz biri ile aynı mekânda çalışıyorsanız, enerjisinden pek hoşlanmadığınız insanlarla bir aradaysanız alın şakrası ve gözlerinizin önüne kalkan yerleştirebilirsiniz. Veya tüm çakralarınızın üstüne kalkan koyabilirsiniz.

Bir toplantıdan çıktığınızda veya işten eve geldiğinizde kendinizi gergin veya başkalarının maddesinin size sinmiş olduğunu hissediyorsanız, bütün yapmanız gereken şey, eve gelir gelmez üstünüzden çıkardığınız giysileri olabildiğince hızlı bir şekilde silkelemek ve sarsmaktır. Giysileri yıkamak da temizlik için iyi bir yoldur. Yıkamak veya sarsmak o giysilerin atomik yapısına tesir etmiş olan enerjileri onlardan uzaklaştırır. Böylece dışarıdan gelen psişik kirlilik de evinize nüfuz etmemiş olur.

Evdeki eşyalara sinmiş olan tesirler; eşyaların silkelenmesi ile, yıkanması ile giderilebilir. Duvarlar boya veya badana yapmakla temizlenir. Özellikle yabancıları ağırladığınız bölüme bir çanak içinde deniz tuzu veya çeşitli kristaller koyabilirsiniz. Tuz her tür negatif enerjiyi içine alır. Bu tuzu ara sıra lavaboya döküp yenilemek, kristalleri de ara sıra tuzlu suda bekleterek temizlemek gerekir.

Bazı mekânlarda veya evlerde hissettiğimizi sandığımız enerji kendi yaydığımız titreşimler de olabilir. Bu nedenle makul ve septik olmakta fayda var. Örneğin ev işlerini istemeye istemeye yapıyorsanız, evdeki sorumluluklarınızı yüksünüyorsanız, zihinsel olarak veya karşılıklı olarak birileriyle sürekli kavga ediyorsanız bu duyguların enerjileri de eve tesir eder.

Biriken bu enerjiler size geri yansıyacağı için sizdeki negatifliği sürekli besler duruma gelir. Bu nedenle kendinizi gözleyin. Ne haldesiniz? Bu güne kadar evde kavga oldu mu? Bunları tespit edin ve önce yerleşik enerjileri temizleyin. Sonra kendinize içsel disiplin uygulamaya gayret edin. Ev işlerinizi neşe ve sevgi içinde yapın.

Birisinin size negatif bir duygu gönderdiğini hissediyorsanız veya kavga ettiğiniz, hiç hoşlanmadığınızı birisi varsa ona nefret, öfke gibi negatif duyguları yollamayın. Tam tersine sevgi enerjisi gönderin. Bu kesinlikle ikiyüzlülük değil tam tersine sizi bağışlamanın engin iç görüsüne götüren bir basamak olabilir. Psikolojik yönden kendinize zarar vermenizi önleyen aktif bir eylemdir. Üstelik çevrenin psişik yönden kirlenmesine katkıda bulunmadığınızı için dünyaya yaptığınız pozitif bir katkıdır.

Başka Birisini Koruma
İnsan doğal olarak sevdiklerini her zaman korumak ister. Psişik koruma uygulamaları sevdiğimiz kişiler için de yapılır. Ancak her şeyden önce o kişi hakkında endişelenmek, başına bir şey gelirse diye korkmak, aşırı korumacı olmak, o kişiyi korumak değildir. Bu tür düşünceleriniz de atmosferde yayılacağı için o kişi için iyi sonuçlar doğurmaz. Topraklanmış ve sakin bir şekilde korumak istediğiniz bireyi düşünün. Ona sevgi çemberi oluşturun. Allaha emanet ol, koruyucu melekler seni korusun gibi dualar edin. Ona sevgi gönderin. En iyisi sevdiklerinize de psişik korunma tekniklerini öğretin. Onların da sorumluluk almasını sağlayın.

Korunmada Farklı Bir Yaklaşım

Korunma ihtiyacı korkudan doğar. Korku duygusunun da kendine özgü bir titreşimi vardır. Bir şeyden korkuyorsak korkunun enerjisini çevremize yayarız. Çevreye yayılan bu enerji de kendisiyle aynı frekanstaki enerjilerle rezonansa girerse güçlenerek bize geri döner. Bu döngü, giderek bizi daha çok korkmaya ve önlem almaya yönlendirir. Bu nedenle her şeyden önce var olan korkularımızı tespit edip, bu korkuların sebeplerini bulup, psişemizi rahatlatmak, özgürleştirmek gerekir. Korkacak bir şey yoksa korunma ihtiyacı da yoktur. Kendimizi ne kadar güçlü ve güvende hissediyorsak o kadar güven içinde olduğumuzu hissederiz.

Aura ya da enerji alanı konusuna girmeden önce enerji kavramıyla ilgili olarak ne anladığımızı ve ne anlatmak istediğimizi biraz açıklayalım.

Çevremizdeki her şeyin atomlardan oluştuğunu, canlı ve cansız dediğimiz her varlığı oluşturan atomların da nihai olarak enerjiden oluştuğunu biliyoruz. Çoğumuz, tüm kainatın ve varoluşların kaynağı olan enerjinin, fizik duyularımıza çarpan ve bilim insanlarının geliştirebildiği cihazlarla tespit edebildikleri skalasından haberdarız. Enerjinin ısı enerjisi, ışık enerjisi, elektrik enerjisi, manyetik enerji, mekanik enerji, kimyasal enerji, nükleer enerji, kinetik enerji, hidrojen enerjisi, potansiyel enerji, ses enerjisi vb. gibi çeşitlerini tanımlıyor ve biliyoruz.

Şamanlar, mistikler, metafizikçiler, okültistler, teozoflar, Kızılderililer, Polinezya yerlileri, kadim doğu bilgelikleri, ruhsal şifacılar ve spiritüalistler ise, Ruslar tarafından psikoenerjetik diye adlandırılan daha başka güçlerin de var olduğunu kabul ederler. Bu daha başka güçlere çeşitli kültürlerde prana, chi (ki), mana gibi isimler verilir. Tarih boyunca bu daha başka güçlerle ilgili olarak görüş bildiren ve araştırma yapan insanlar tarafından od, illiaster, orgon, vril, vital güç gibi yüz kadar isimlerle de anılan bu süptil enerjilerin yaşamın sürekliliğinde ve bilincin tezahürlerinde son derece aktif ve etken bir güç olduğundan söz edilir. Kaynaklara göre bu güçler bedenle olduğu kadar zihinle de etkileşim halindedir. Bu güçler yaşantımızda çok etkindirler ve yararlı biçimde kullanılabilirler. 


Hint felsefesinde karşımıza çıkan prana, atmosferdeki serbest bir enerji formu ve aynı zamanda canlı varlıklardaki hayat verici enerji olarak kabul edilir. Bedene gıdalar ve solunum yoluyla girer. Belli tekniklerin kullanılmasıyla normalüstü miktarlarda alınabilir. Bedende depolanabilir ve sağlığımızda ilerleme kaydetmek için kullanılmasının yanı sıra başkalarına yardım etmek ve şifa yapmak için zihinsel olarak yönlendirilebilir. Levitasyon gibi olağan dışı beceriler için kullanılabilir.

 

Tüm Cisimler Çevreyle Enerjetik Alış Veriş İçindedir

Bütün fizik maddeler bir enerji yayarlar ve aynı zamanda bir enerji alırlar. Kainat mütemadiyen birbirlerine enerji verip, enerji alan bir sistemden meydana gelmiştir. Bütün cisimler çeşitli varyasyonlarda çevresiyle enerji alışverişi içerisindedir. Canlı organizmalar da çevreyle sürekli bir enerji alışverişi içerisindedir. Ancak canlı organizmalar kendi bünyeleri içerisinde sürekli bir enerji dönüşümünü de gerçekleştirmektedirler.

Bizim yaşamımız biyokimyasal ve biyofiziksel düzeyde sürüp giden kesintisiz enerji dönüşümleriyle sürüp gitmektedir. Adına beden dediğimiz bu mükemmel organizasyon dışarıdan aldığı materyalleri ihtiyaçlarına en uygun biçimde enerjiye dönüştürüp bu enerjiyi en uygun yerde kullanabilecek şekilde programlanmıştır.

Bahsettiğimiz durum yani canlılığın fiziksel düzeydeki madde ve enerjileri alıp dönüştürdüğü gerçeği aslında madalyonun bir yüzüne ait gerçekliği tanımlar. Madalyonun diğer yüzünde ise çok eski zamanlardan günümüze kadar gelen kadim bilgiler ile modern araştırmaların ortaya koymaya başladığı gerçeklik vardır. Gerek kadim öğretiler gerekse modern araştırmalar canlılığın sürmesinde daha süptil ve daha asli olan başka bir enerjiye işaret eder. Bu enerjiye tüm evrene yayılmış olan yaşam enerjisi veya vital güç denir. Üstelik yaşam enerjisi olmaksızın fizik yaşamın var olamayacağını öne sürmektedirler.

Her maddenin her atomu, sürekli hareket içinde olan elektron ve protonlardan oluşur. Bu elektron ve protonlar elektrikseldir ve manyetik enerji titreşimleridir. Canlı maddenin atomları, cansız maddenin atomlarından daha aktiftir ve titreşimleri daha yüksektir. Bu nedenle ağaçların, bitkilerin, hayvanların ve insanların enerji alanları daha kolay saptanabilir ve görülebilir.

Atomik yapısı olan her şey, canlı ve cansız dediğimiz her şey kendisini çevreleyen bir enerji alanına sahiptir. Canlı ve cansız varlıkların etrafındaki enerji alanına aura denir. Kristallerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların birbirlerinden farklı titreşimleri olan auraları vardır.

Olağan durumlarda bitkilerin, hayvanların ve insanların enerji alanı, psişik yetenekleri gelişmiş olan kişilerce görülebilmektedir. Bazı bireyler bu yeteneğe doğuştan sahiptir. Bazen bu yetenek, kimi insanların yaşamlarının belirli bir anında kendiliğinden ortaya çıkabilir. Bazı bireylerde ise, spritüel nitelikteki disiplinlerin kapsamında yer alan çeşitli uygulamalarla geliştirilebilir. Doğru bir tekniği uygulayan her bireyin psişik yeteneklerini geliştirme, auraları görebilme şansı vardır.

 

Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy Good Guy bad Guy